STRESİ TANIYALIM

Stres çok çeşitli nedenlerle gelip yakamıza yapışıyor. Bu nedenler, eşini, bir yakınını kaybetmek, işini kaybetmek, hastalanmak, ameliyat olmak… gibi üzücü olaylar yanında sevindirici de olabiliyor, evlenmek, hayalindeki eve taşınmak, okul bitirmek, işinde terfi etmek, emekli olmak… Geçmişten sürükleyip taşıdığımız korku, kaygı, pişmanlık, suçluluk, kızgınlık, yalnızlık gibi duyguların her biri stres nedeni olabiliyor. Stres yaşatan bu olayların ardında bizi etkileyen dört neden bulunuyor: kontrolü kısmen ya da tümüyle kaybetmiş olma duygusu; olayları ya da durumları öngörememek; yeni durumlarla karşılaşmak;   kişiliğin ya da benliğin tehdit edilmesi.

Stres bedenimizi etkilemeden önce zihnimizde oluşuyor. Aynı olay karşısında farklı kişilerin farklı tepkiler gösterdiği, bazı kimseler bir olayı daha sakin, daha rahat karşılarken, bazı kimselerin de aynı olaydan dolayı yoğun stres yaşadıklarını gözlemlenmiş. Çünkü hepimizin strese dayanma gücümüz farklı. Bu farkın nedenlerini ele alan araştırmalarda stres ve genetik ilişkisi inceleniyor:  Stresli durumlarla karşılaşıldığında, kişi genetik yapısı nedeniyle bazı hastalıklara yatkın olsa da, bulunduğu çevre koşulları olumlu ise hastalık ortaya çıkmayabiliyor. Kişi stresli ya da şok edici durumlarla karşılaştığında, şayet çevre koşulları olumsuzsa, genetik zayıflığı sağlık sorunları yaşamasına neden olabiliyor. Öte yandan,  bir kişi çok üzücü bir olay yaşadığında, genetik olarak depresyona eğilimi varsa, bu hastalığa yakalanma olasılığı, aynı şiddette bir olay yaşayan fakat genetik zayıflığı olmayan birisine göre daha yüksek oluyor. Kısaca stresi yaşama yoğunluğumuz ve bunun üzerimizdeki etkileri genetik faktörlere bağlı olduğu kadar çevresel faktörlere de bağlı. Kesin sonuçlara ulaşılamamış olsa da sürmekte olan araştırmalar stres ve genetik ilişkisinde şöyle bir tablo ortaya koyuyor: Bizim algımızı ya da strese tepkimizi genler etkiliyor. Çalışmalar daha da ileri giderek, bugüne kadar “değiştirilemez” olarak bilinen genlerimizin stresin etkisiyle değişebileceğine de değiniyor. (Mammouth; Le Magazine Officiel du Centre d’Etudes Sur le Stress Humain, No.9, 2011)

Stres, canlının çevreden gelen her türlü isteğe, tahrike uyum sağlamak için gösterdiği normal tepkidir. Bir aslan, ceylan kokusu aldığında, karnı da açsa, hemen saldırı durumuna geçer. Bu doğal bir stres durumudur ve bu sayede aslan karnını doyurur. Öte yandan ceylan, aslanın kokusunu duyduğunda, o da strese girer, ve kaçma tepkisi gösterir. Ceylanın stresi belki de zamanında kaçıp canını kurtarmasını sağlayabilir.

Stres yaşamda var olabilmek için gerekli. İş yaşamımızda stres olmasa üretici, yaratıcı yanımız da körlenir. Özel yaşamımızda stres olmasa, hiçbir proje yapamayan, hiç kimseyle görüşmeyen, yaşam sevincini yitirmiş kişiler oluruz. Ancak, stres, altından kalkamayacağımız, uyum sağlayamayacağımız boyutlara ulaştığında zararlı strese dönüşür ve bedenimize zarar vermeğe başlar: Yorgunluk, ağrılar, uyku bozuklukları, mide-bağırsak rahatsızlıkları, yüksek tansiyon, çarpıntı, kalp krizi, felç, bağışıklık sisteminde zayıflama, deri alerjileri, isteksizlik, yaşamdan zevk alamamak v.b… türlü hastalık ve sıkıntılar başgösterir.

Stres, fiziksel ya da ruhsal olarak aşırı etkisinde kaldığımız, uyum sağlayamadığımız olaylar veya durumlarla karşılaştığımızda ortaya çıkıyor. Stres yaratan bir olay ya da durum karşısında bedenimizde fiziksel ve kimyasal birçok değişiklik oluyor, bir yandan stres hormonlarında aşırı bir artma olurken (adrenalin artışı gibi) bir yandan da kaslarımız geriliyor. Bedenimizdeki bu hormonal ve kassal değişikliklerin etkisiyle, soluğumuz hızlanıyor, kalbimiz hızlı çarpıyor, sindirim sistemimiz çalışmasını yavaşlatıyor; beynin salgıladığı kimyasallar olan seratonin, noradrenalin ve dopamin azalıyor. Uykumuzu veren seratonin, enerjimizi sağlayan noradrenalin, yaşam sevincini veren dopamin ve dopaminle birlikte, "doğal morfin" diye adlandırılan endorfin salgısında da azalma olunca, bedenimiz hastalıklara, acılara davetiye çıkarırken, yaşam sevincimizi ve enerjimizi de kaybediyoruz.

Bu kimyasallar içinde bizi yakından ilgilendiren endorfin. Endorfinin bedene salgılanmasına neden olan sistemin hormonal olduğu düşünülüyor. Bazı veriler de endorfinin beyinle omuriliğe ilişkin sinir sistemi tarafından kontrol edildiğini ve hormonal sistemi etkilediğini göstermektedir. Endorfinin özelliği mutluluk duygusu vermesi ve ağrılara duyarlılığı azaltması. Gevşemek, olumlu olay ve durumlar imgelemek, gülmek, hoş duygular yaşamak, endorfin salgılanmasına neden oluyor. Öte yandan, spor yaparken, bedenimizin bir yerinde ağrı olduğunda, hamilelikte, aşırı ısıya maruz kalındığında, kaygı yaşandığında da yine endorfin, bu durumlara bedenin katlanmasını sağlamak için, denge unsuru olarak salgılanmaktadır.

Kötü stresle başa çıkabilmek, ağrıları daha az duymak için, relaksoloji tekniklerini kullanarak, bilinçli olarak endorfin salgılayabiliyoruz. Bedenimizde bilinçli endorfin salgılanmasını,

1) gevşeme çalışması ile,

2) olumlu olayları, durumları gözümüzün önünde canlandırdığımız imgeleme çalışması ile elde ediyoruz.

 

Gevşeme

 İmgeleme

Yazıyı Paylaş :